Korkuyu Beklerken İncelemesi
- Bulut Vize
- 9 May 2024
- 5 dakikada okunur
Kokruyu beklerken – Oğuz Atay - 1975
Bizim olanı ve olmayanı sorgulama aşaması, yalnızlığın kıyısında yapılan tehlikeli bir yürüyüş gibidir. Ben Atay’ın 75’te yazmış olduğu, öykülerini barındıran “Korkuyu Beklerken” i okuduğumda kendimi o yürüyüşü adımlarken buldum. Toplum ile olan çatışmalarım, kendi içimdeki parçalanmalarım bu kitabın sayfalarında ironi dolu bir dil ile beni dürter gibiydi adeta. Yalnızlıktan çok koktuğumu ancak bunun kaçınılmaz bir gerçek olduğunu Atay’ın karamsar karakterlerinin dramatik sonlarında fark ettim. Okuduktan sonra bir süre karamsar bir rüzgâr esmiş olsa da üzerimde; o karamsar düşünceli zamanların, kaybettiğimiz belki de hiç elde edemediğimiz bazı şeyleri nasıl yerine koyacağımızı düşündürmesi bana büyük bir keyif verdi. Atayın değerli eseri olan Korkuyu Beklerken’i incelemeden önce sizlere biraz Atay’dan bahsetmek isterim. 1934’de doğmuş, İstanbul Teknik Üniversitesinde eğitim görerek mühendis olmuş bir birey olan Oğuz Atay’ın babası da günümüz anne babalarının kaygısı olmaya devam eden “altın bilezik” kaygısı ile Atay’ın resim veya müzikle uğraşmasına uzun bir müddet karşı çıkmıştı. Ancak gözlem ve sorgu gücü hep çok yüksek olmuş olan Atay, ailesini susturmak için bitirdiği üniversitesinin sıralarında varoluşsal sancılar çekmekteydi. Kalbinin bir köşesinde resme hep büyük bir ilgi duyan Atay, bu hayali için çok da mücadele edemedi. Çünkü düşünmek onun belki de en büyük derdiydi. 1977’de beyin tümöründen ölen Atay’ı düşünmenin öldürdüğü fikri; edebi bir hüzün uyandırır hep içimde. Bunu bana düşündüren Atay’ın Tehlikeli Oyunlar kitabında yazan “Kafam cam kırıklarıyla dolu doktor. Bu nedenle beynimin her hareketinde düşüncelerim acıyor anlıyor musun?” cümlesinin Oğuz Atayın kendisi ile ilgili bir şeyler anlatma çabası içerdiğine inanmamdı belki de. Çok fazla arkadaşı olmayan Atay, öykülerinde ve romanlarında anlattığı karakterler gibi biraz yalnız yaşamaktaydı. Sevin Seydi isimli çok sevdiği bir sevgilisi ve Fikriye Hanım olarak bildiğimiz eski bir evliliği olmuştu. Fiziksel olarak betimleyecek olursak çok sevdiğim ve sıcak bir tabir olarak bulduğum Mina Urganın “Bir Dinozorun Anıları” kitabından bir alıntı yapmak isterim. “ Oğuz Atay'ı ayaküstü ve o kadar az gördüm ki, onunla ilgili ancak bir tek izlenim edindim: Koskocaman bir kediye benziyordu tıpkı. Çok kocaman ve çok güzel bir kediye, öyle benziyordu ki, ona elimi uzatınca 'miyaaav' diyeceğini sandım. Miyavlayacağı yerde 'tanıştığımıza memnunum' deyince şaşırıp kaldım.". 43 yıllık yaşamına 7 büyük eser sığdırmış olan Atay, bugün postmodern Türk edebiyatının şüphesiz en büyük isimlerinden birisidir. Bu yazımda sizlerle bu büyük adamın tek öykü kitabı olan Korkuyu Beklerken’ i tartışmak, ele almak isterim.
Bu güzide hikâye kitabının ilk hikayesi olan “Beyaz Mantolu Adam” hikayesinde Atay’ın öykü boyunca ağzından tek bir sözcük dahi duyamadığımız ve ismini dahi bilmediğimiz; toplumla olan etkileşimini kesmiş, toplumun onunla olan iletişimine kendini bırakmış olan dilenci adamın yaşamının kaotik sahnelerine şahit oluruz. Atay bu hikâyede toplum ve birey arasındaki ihtilafı ironi dolu bir dil ile anlatmıştır. Kendi iç dünyası içerisinde var olmaya çalışan adamın toplumdan yabancılaşarak toplum tarafından istenmeyecek bir hale gelmesi ve tepkisizce yaşamdan çekip gitmesi belki de bir kaçışı anlatmaktadır biz okurlara. Kalabalığın içerisinde yapayalnız, bir defilede çırılçıplak olan bu adamın yaşadıkları; yalnızlık, birey toplum çatışması, aykırılık, içselleşme ve modern dünya insanının buhranı gibi ögeleri son derece hisli bir şekilde aktarmaktadır. Hikâye kitabının ikinci hikayesi olan “Unutulan” adlı hikâyede ise bizleri “zamanla yozlaşarak yitirdiğimiz değeler” karşılar. Eski kocasını bir tartışma sonrası tavan arasında ölüme terk etmiş olan kadının hikayesidir bu. Yeni kocası ile olan yaşamının bir kesitinde, kadının tavan arasına çıkması sonucu eski kocasının çürümüş cesedini bulması gibi absürt ve ironik bir hikayedir. Hayatın hızlı ritmi içerisinde unuttuğumuz yitirdiğimiz duygularımız, insanlığımız ele alınmıştır bu hikâyede. Kitaba ismini vermiş olan üçüncü hikâye “Korkuyu Beklerken” ’de ise uzak bir yerde kendi halinde yaşayan lise mezunu bir adamın evine, gecenin bir saatinde bir örgütten gelen gizemli bir mektubun adamın hayatını değiştirmesi anlatılır. Mektupta yazanı çözmek için türlü türlü şey deneyen adam bir türlü sırrı çözemez. Bu çözüm sürecinde defalarca aç kalır ancak açlıktan ölmeyi bile beceremez. İçindeki korku onun bütün hayatını alt üst etmiş, kısıtlamıştır. Hikâye adamın hiçbir şeyden korkusunun olmadığını ifade etmesi ve mektupta yazanları tekrarlaması ile son bulur. Atayın korku temasını işlediğinin aşikâr olduğu bu hikâyede bu temanın yanı sıra korku duygusunun kişiye toplum ile olan mesafesini artırması, uyumsuzlaşması gibi getirileri olduğunu da görürüz. Hikâyenin sonuyla kendisiyle barışan bir adam profili, hayata geri dönüş duygusunu hissettirmektedir. Kitabın dördüncü hikayesi olan “Bir Mektup” adlı öyküye, öylesine söylenen bir iş teklifi üzerine yazılan bir mektup konu olur. Mektup yersiz ve gereksiz cümleler ile donatılmıştır. Başta bir katarsis ihtiyacı ile ele alınan mektup asıl anlatılmak isteneni anlatamadan bitmiştir. Hikâyenin iki temel kahramanı vardır. Bu kahramanlardan biri olan köpek korku ile özdeşleşmiştir. İkincisi hikâyenin kahramandır. Bu kişi ne yaptığının tam olarak farkında değildir. Tek düze bir karakterdir, sıradandır. Bu hikâyede mektubun yazılış amacının sonucu ile bir olmaması bir bozulmuşluk göstergesidir. Kahraman ise Atay’ın bahsetmeyi çok sevdiği insan tiplemesi olan tutunamayan bir tiptir. Kitabın beşinci hikayesi olan “Ne Evet Ne Hayır” hikayesinde bir gazetede köşesi olan yazarın okurlarının dertlerine deva olma amacı ile kabul ettiği mektuplar konu alır. Bir gencin bir kızı sevmesi ancak ona içini açtığında “Ne evet ne hayır” cevabı alır. Hikâye ismini buradan alır. Bu hikâyede Atay arabeskleşen toplumumuzun mantıksızlığını anlatmak istemektedir. Genç, reddedildiğini kabul edememiş karmaşa içerisinde boğulmuştur. Bir sonraki hikâye olan “Tahta At” kitabın altıncı hikayesidir. Bu hikâyede bir sahil kasabasına yapılması planlanan tahta bir at vardır. Bu atın yapılabilmesi için bir bağış etkinliği yapılır. Ancak etkinlik olaylı geçer. Ata silah çeken Tuğrul Bey, Donkişot misali bir direniştedir adeta. Bu direniş bir düzene karşı çıkma halidir. Bu direniş batının bize ifade ettiğini anlatır bize. Kitabın yedinci hikayesi olan “Babama Mektup”, Mektup ögesinin kullanıldığı dördüncü hikâyedir. Bu hikâye gerçekten mektup gibi yazılmıştır ancak. Atay’ın iki sene önce babasını kaybetmiş olması ona bu iç monolog olarak da kabul edilebilecek hikâyeyi yazdırmıştır. Babasına karşı beslediği duyguları anlatmasının yanı sıra babasının bir tutunamayan olduğunu fark etmiştir Atay. Kuşak çatışmasının, birbirinden kopmuş aile ilişkilerinin, bastırılan duyguların ele alındığı bu hikâye bir haykırış gibidir bir yandan. Kitabın son hikayesi olan “Demiryolu Hikayecileri – Bir Rüya” da şehirden izole bir şekilde dağın başında bir kasabanın tren istasyonunda seyyar hikayecilik yapan üç kişi vardır. Yolculara hikâye satarlar ve geçimlerini bundan sağlamaya çalışırlar. Üç kişiden biri olan Yahudi hikayeci öldükten sonra genç hikâyeci, hikayeci kadına âşık olur ancak kadın istasyonu terk eder. Kendi başına kalan genç, hikayelerini satamasa da yazmayı bırakmaz. Atay’ın çok sevdiğim dizelerinden biri olan “Ben buradayım sevgili okuyucum, sen neredesin acaba?” cümlesi ile hikâye son bulur. Bu hikâyede Atay, olduğu yerden bir adım daha ileriye gidemeyen kişilerin çaresizliğini anlatır. Yalnızlık ve karamsarlık duyguları ağır basmaktadır. Bir durum öyküsü olduğu söylenebilir.
Korkuyu Beklerken eserinde bulunan hikayelerden ve başlarda bahsetmiş olduğum Atay profilinden çıkarılacağı üzere, Atayın anlatmayı sevdiği bazı duygular ve durumlar vardır. Atay bu duygu ve durumları çok başarılı bir şekilde ironi dolu bir dil ile ele alır. Bu yazımda ele almış olduğum Korkuyu Beklerken adlı hikâye kitabı atayın en sevdiğim eserlerinden birisidir ve Türk Edebiyatında da yadsınamaz bir yeri vardır. Umarım bu yazım sizlere Atay ve Korkuyu Beklerken isimli kitabı hakkında bir bakış açısı sağlamıştır.
Bulut Vize
Comments